TRT’nin profesyonelleri, Karabük Üniversitesinde geleceğin iletişimcileriyle bir araya gelerek “TRT Akademi Atölye Çalışmaları” kapsamında bilgi ve deneyimlerini paylaştı.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu tarafından Karabük Üniversitesinde 26 - 27 Şubat tarihlerinde “TRT Akademi Atölye Çalışmaları” düzenlendi.
TRT’nin tecrübeli ekibi tarafından iki gün boyunca üniversite öğrencilerine temel kamera eğitimi ve çoklu kamera çekimleri, belgesel yapım süreci ve radyo yayıncılığı hakkında eğitimler verildi. Atölye çalışmalarına öğrenciler büyük ilgi gösterdi.
Etkinliğe TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı Müdürü Ekrem Özdemir, TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı Eğitim Sorumlusu Erhan Görgülüarslan, Radyo Dairesi Başkan Yardımcısı Lütfi Kılınç, Prodüktör Zeynep Keçeçiler, Baş kameraman Murat Orhan ve TRT FM Frekans Programı Sunucusu Acar Acartürk konuk oldu.
“Misyonumuz medya ile akademi arasında bir köprü kurmak”
TRT Akademi hakkında bilgi veren TRT Eğitim Dairesi Başkanlığı Müdürü Ekrem Özdemir, “TRT’nin yayıncılık birikimini hem akademiyle hem de medya profesyonelleriyle birleştiriyoruz. TRT Akademi söyleşileri, atölye çalışmaları ve bunun gibi faaliyetlerimiz sayesinde öğrencilerimize hem medya dünyasının hem de akademik dünyasının tartıştığı gündeme getirdiği geleceğe dair problem olarak gördüğü üzerinde incelemeler yaptığı konuları hem akademik bir dille hem de medya profesyonellerini hizmetine sunacağımız güncel bir dille aktarmaya çalışıyoruz. TRT Akademinin misyonu medya ile akademi arasında bir köprü kurmak.” diye konuştu.
‘Belgesel Sinema’ başarılı yönetmen Zeynep Keçeçiler tarafından ele alındı
Prodüktör Zeynep Keçeçiler, genç iletişimcilere belgesel sinema ve direct (doğrudan) sinema hakkındaki deneyimlerini aktardı.
Belgesel sinemada, gerçek insanların hikayelerini doğal mekanlarında anlatmanın esas olduğunu belirterek, “Her şeyden önce belgesel kavramı başka türlerin devreye girişiyle ve zorlamasıyla çok değişik farklı anlatım dilleri oluşturmak zorunda kalıyoruz. Daha sinemasal, daha müdahalelerin olduğu, yönetmenin yönetmenliğini göstermek istediği söylemler oluşuyor. Belgesel sinema, merak uyandırır.” dedi.
Keçeçiler, Afganistan’ın kuzeyinde yer alan Tor kasabasındaki maden işçisi çocukların dramını ele aldığı “Afgan Kömürü” filmini belgesel sinemaya örnek göstererek, “Bu filmde benim yönetmenliğimle aslında karakterleri tanıyorsunuz. Yönetmen karaktere müdahalelerde bulunabiliyor. Siz öyküyü dönüştürürken bazen öykü ve bulduğunuz karakterde sizi dönüştürüyor.” diye konuştu.
Direct sinemanın ise 1960’lı yılların başında ortaya çıkan bir akım olduğunu söyleyen Keçeçiler, belgesel sinemacılar açısından çok önemli bir ilham kaynağı olduğunun altını çizdi. Somali’nin başkenti Mogadişu’da yaşayan bağımlı çocukların öyküsünü anlattığı “Nasır ve Diğerleri” filmini de Direct Sinema türüne örnek göstererek, “Var olan şeyi takip ediyorsunuz. Siz ona tanıklık ediyorsunuz. Yönetmen kameraya, öyküye hakim değil, hiçbir şeye müdahil olamıyorum. Karakter size yön veriyor.” diye konuştu.
“Afgan Kömürü” ile “Nasır ve Diğerleri”nin çekimleri esnasında bir takım zorluklar da yaşadıklarını belirten Zeynep Keçeciler, "Çekimlerini yaptığımız bölgeler savaş ve politik istikrarsızlığın olduğu yerler. Ülkelerde çekim yaparken çok sıkıntılı anlar yaşadık. Çok az kişiyle o ülkelere gidip çekim yapabildik.” dedi.
Acar Acartürk ile Frekans radyo programı
Karabük Üniversitesi, TRT Akademi Atölye Çalışmaları kapsamında TRT FM’de yayımlanan Acar Acartürk’ün hazırlayıp sunduğu “Frekans” isimli radyo programına da ev sahipliği yaptı. Öğrencilerin katılımı ile renklenen program aynı zamanda öğrenciler için radyo atölyesi işlevi gördü. Radyo programında Acartürk, öğrencilere bilgi ve deneyimini aktardı.
“Stüdyo kameramanlığında çabuk karar verip, doğru uygulamalar yapmanız gerekiyor”
TRT baş kameramanı Murat Orhan ise öğrencilere kameramanlık mesleği hakkında bilgi vererek stüdyoda çekim teknikleri ve yöntemlerini uygulamalı olarak anlattı.
Kameramanlığı görüntüyle hikayeyi anlatma işi olarak tanımlayan baş kameraman Orhan, bir kameraman gözüyle habere bakış açısını anlatarak, “Her açıdan sizin çekim yaparken içinde bulunduğunuz projeyle ilgili nasıl dikkatle sunacaksınız onu aktarmanız gerekiyor. Bu da ciddi bir bilgi birikimi gerektiriyor, teknik bir bilgi gerektiriyor, estetik ve sanatsal bilgi gerektiriyor. Bütün bunları yaparken de sizin inisiyatif kullanmanız gerekiyor.” diye konuştu.
TRT’de stüdyo ve canlı yayın kameramanlığı biriminde çalıştığını belirten Orhan, stüdyo kameramanlığında ekip çalışmasına yatkın olmanın gerekliliğine vurgu yaparak konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Bizde bir işin içinde birden fazla kamera var ve eş zamanlı olarak aynı anda çalışmamız gerekiyor. Orada bir iş paylaşımı yaparak olayın bütünlüğünü olduğu anda ortaya çıkarıyoruz. Canlı yayın olduğu için de herhangi bir tekrar şansınız yok. Bunun için de çok hassas çalışmamız gerekiyor. Çektiğiniz görüntüdeki yaptığınız hata saniyesinde ekranda. O yüzden çok titizlikle ve dikkatle yapmanız gereken iş. Yaptığımız işlerin önemli bir bölümünü spor karşılaşmaları oluşturuyor. Bütün hava koşullarında yağmurun altında, karın altında çalışmak zorundayız. Stüdyo kameramanlığı dediğimiz zaman sadece stüdyonun içinde olan bir şey değil. Yarısı dışarıda yarısı içeride. Stüdyo kameramanlığında çabuk karar verip ve doğru uygulamalar yapmanız gerekiyor.”
Daha sonra baş kameraman Murat Orhan, Karabük Üniversitesi 3 Nisan Tv Stüdyosu'nda öğrencilere çekim teknikleri ve yöntemlerini uygulamalı olarak anlattı.
Atölye çalışmaları Radyo Yayıncılığı Radyo Dairesi Başkan Yardımcısı Lütfü Kılınç ve Acar Acartürk'ün radyo yayıncılığı ve radyo programcılığı hakkındaki eğitimi ile devam etti.
“Halka ulaşmanın en iyi yoludur radyo”
Eğitimde radyo programcılığı hakkında bilgiler veren TRT Spikeri Acar Acartürk, TRT FM’in, Türkiye’de en çok dinlenen ve en fazla yayın yapan kanal olduğunu belirterek 4 milyona yakın aktif dinleyiciye sahip olduğunun altını çizdi.
Halka ulaşmanın en iyi yolunun radyo olduğunu ifade eden Acartürk, “En az kesilen iletişim aracı radyodur. TV yayınları çok rahat kesilebilir, radyo yayınlarının AM olanlarının kesilmesi imkansız. Afet dönemlerinde, sıkıntılı dönemlerde halka ulaşmak için kullanılmıştır. Yani yalnızca yayıncılık değil radyonun böyle bir köklü geçmişi var. İnsana farklı, toplumlara karşı farklı bir misyonu var. Bir de dokunuşu var.” diye konuştu.
Radyoda diğer iletişim araçlarında olmayan şeyin gizem olduğunu dile getiren Acartürk, “Radyonun gizemi önemli. Sözün büyüsü sesin gücü.” dedi.
Konuşmasında spikerlik ve sunuculuk arasındaki farktan da söz eden Acartürk, “Benim burada yaptığım sunuculuk mesela, spikerlik biraz daha ağırlıklı metin okumak üzerine. Radyoda spikerlikte ses biraz daha ön plana çıkar çünkü işitsele hitap ediyorsun, sunuculukta biraz daha enerji biraz daha empati ön plana çıkmaktadır.” dedi.
Acartürk konuşmasının sonunda ses organı çalışmasını uygulamalı olarak katılımcılara gösterdi.
“Radyocular görmeden sever, görülmeden sevilir”
Radyo Dairesi Başkan Yardımcısı Lütfi Kılınç ise konuşmasında ilk olarak iletişimin önemine değinerek, “İletişim kaynak, mesaj, kanal, kişi ve geri besleme süreci ile tamamlanır. Bu beş noktadan herhangi birini eksik yapmışsa ya da unutmuşsa doğru ve sağlıklı iletişimi tamamlamamışsınız demektir. Diğer beş ise: eğitim, bilgi, haber, eğlence, dinlence. Oluşturacağımız ve tasarlayacağımız programda bunlardan en az bir tanesi olmalı.” şeklinde konuştu.
Konuşmasında radyo yayını hakkında bilgi veren Kılınç, Türkiye’de ilk radyo yayınının 1927’de yapıldığını belirterek “O günden bu yana geçen 92 yıllık süre içerisinde halkımızın gönlünde genel, güzel ve özel bilgiler bulduğu mecradır radyolar. Bugün itibari ile ülkemiz genelinde kamu hizmeti yayıncılığı veya özel devlet radyoları itibari ile 1.100’ün üzerinde radyo kanalımız var. Bunların bir kısmı ulusal hatta sınır aşan seviyede yayın yapanlar, bir kısmı bölgesel yayın yapıyor. Bir kısmı da il yani daha lokal yayınlar yapıyor. Özellikle birçok yerel gazete sayısından daha fazla radyo yayını ulaşıyor.” diye konuştu.
Radyonun insanı aktif hale getiren ve duygu dünyasını geliştiren bir araç olduğunu belirten Kılınç, “Radyo seslerden resimler çizer deriz biz ve her resim onu dinleyenin duygu dünyasına göre renk verir. Radyocular görmeden sever, görülmeden sevilir." dedi.
İki gün süren atölye çalışmaları, TRT Akademi ekibine hediye takdimi ve toplu fotoğraf çekimi ile sona erdi.