Karabük Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksek Okulu Radyo Tv Programcılığı tarafından düzenlenen “Türk Sinemasında Görüntü Yönetmenliği" adlı söyleşide duayen görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı öğrencilerle buluştu.
Haber: Şeyma Soğancıoğlu
Karabük Üniversitesi Safranbolu Meslek Yüksek Okulu Radyo Tv Programcılığı tarafından “Türk Sinemasında Görüntü Yönetmenliği" adlı söyleşi düzenlendi. Tıp Fakültesi Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen etkinliğe Muhsin Bey, Yılanların Öcü, Arabesk gibi filmlerin görüntü yönetmenliğini yapan Aytekin Çakmakçı konuşmacı olarak katıldı.
Duayen yönetmen Aytekin Çakmakçı programda sinemaya nasıl başladığını, ışık ve gölgenin sinemadaki önemi, Türk sinemasına kazandırdığı görsel biçimini ve meslekteki deneyimlerini öğrencilerle paylaştı.
“Yarım asır klasiğin kalıplaşmış şekliyle süren bir süreçte doğalcı film yapmak istedim”
Sinemada etkilendiği tarzın empresyonist ve doğalcılık olduğunu belirten Çakmakçı devamında şunları söyledi: “Heyecanın ve coşkunun asla bitmediği bir süreçtir sinema. Empresyonist (izlenimci) ve doğalcılığın dili benim çalışma tarzım. Türk Sinemasında yarım asrı aşan bir dönem klasik kalıplarla sinema inşa edildi. O dönemin talepleri bunlardı. O dönem klasik biçim etkiliydi ama siz aslında klasiğe karşı kendi biçimini geliştiren bir görüntü yönetmeni olarak tanınıyorsunuz. 1980’lerde dünya sinemasını takip ederken doğalcılığın ve empresyonist çalışmanın etkin olduğunu gördüm. Ben kalktım yarım asır klasiğin kalıplaşmış şekliyle süren bir süreçte doğalcı film yapmak istedim."
“İki kere işten kovdular fakat yine de devam ettim”
Reklam kameramanlığı yaparken gelen bir teklif üzerine sinemayla buluştuğunu ifade eden Çakmakçı, “Filmlerde doğallığın koyu olduğu, ışık kaynağının tek noktadan gittiği ve rengi soft bir uygulama yapmak istedim. Bu yüzden iki kere işten kovdular fakat yine de devam ettim. Çok büyük sıkıntılar yaşadım. Bir yandan sürekli eleştiriliyordum, bir yandan da her yeni gelen iş teklifinin çıtası bir öncekinden biraz daha yukarıda oluyordu. Oyuncular çok şikayetçi oldu benden." diye konuştu.
“Oyuncunun en büyük enstrümanı yüzündeki gölgeler”
Sinemada oyuncunun yüzünde oluşan gölgelerin önemine değinen Çakmakçı, görüntü yönetmenliği yaptığı filmlerde reflektör kullanmadığını belirterek şunları söyledi: “Oyuncunun en büyük enstrümanı yüzündeki gölgeler ve buruşukluklardır. Sektörde o dönem oyuncular için reflektör kullanılırdı. Reflektörleri tamamen kaldırdım. Oyuncunun en büyük enstrümanını kullanma şansı kalmıyor, reflektör verdiğin zaman gölge falan kalmıyor. Hiçbir derinlik de olmuyor yüzde. Oyuncunun yüzünde gölgeler olursa gölgelere anlam ve ifade birikirse o oyuncu hangi rolü canlandırıyor ve onun kimliğine bürünebiliyorsa seyirciyi daha fazla etkileyebiliyor. Bir karede gölge olmazsa sayfaları boş bir kitaba benzer. O yüzden genişte olsa yakın planda olsa mutlaka oyuncuların yüzlerinde veya karenin içinde gölgelerin olması zorunludur ve yararlıdır."
Yılanların Öcü filmiyle ilk ödülünü aldığını belirten Çakmakçı, “İlk ödülümü o filmle alınca benim görsel değişimdeki inadıma inananlar çoğalmaya başladı. Ödüller geldikçe bu taleplerim kabul görmeye başladı. Sinemada yeni bir yaşam biçimi başladı.” dedi.
“Filminiz sosyolojik gerçeklerle örtüşmeli”
Filmin sosyolojik gerçeklerle örtüşmesi gerektiğini savunan Çakmakçı şöyle konuştu: “Bir filme başlanacaksa zemini sosyolojik gerçekler üzerinde inşa edilmeli. Mesela Düttürü Dünya filminde Kemal Sunal klarnet çalıyor. Bizim kahramanımız klarnetçi Kemal garip, öyle garip ki kaldığı gecekondunun bile kirasını ödeyemiyor. Kemal Sunal’ın sınıf olarak daha düşük bir gece kulübünde çalışması lazım ki patronu ona az para verdiği için ailesini geçindiremiyor. Filmi çekeceğimiz yer ise çok lüks bir yerdi ve gerçeği yansıtmama durumu vardı. Ben de bir formül buldum ve mekanın duvarlarını gölge yaptım ve duvarları karanlık tutmaya çalıştım. Işıkları kontrolsüz ışıklar yaparak yani belli bir görsel dili olmayan savruk ve kontrolsüz estetikten uzak. Kırık ışıklar kullanarak çekimlere başladık durumu öyle kurtarmaya çalıştık.”
“Sinemada seyirci, filmle birlikte bir yolculuğa çıkar”
"Fotoğraf bir sözdür. Her karenin bir sözü olmalı." diyen ünlü yönetmen Çakmakçı, yönetmenin izleyiciyi filme empoze etmekle görevli olduğunu belirterek konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Seyircinin o filmi yapan kişiler kadar sinema kültürü olmayabilir, olmak zorunda da değildir. Bir yerde bir yanlış yapıldığı zaman adını koyamaz. Burada aks atlaması var, burada yanlış diyalog kullanıldı deme yeterliliğine sahip değildir. Fakat bir şeyler rahatsız eder. Seyircinin belleklerine dokunamıyorsak o film belleğinde kötü film olarak kalır. Çünkü izleyici filmle beraber bir yolculuğa çıkar. Eğer bir noktada film bir yerde hata yapmışsa izleyiciden kopmuşsa o film hataları olan bir film olur. Hatalar çoğalırsa, seyirci filmle çıktığı o yolculuğu bırakır, ayrılır. Seyirci yolculuğu bıraktığı zaman o film zihinlerde kötü film olarak kalır. ”
“Filmlerimde görüntüyle hikayeyi anlattım”
Sinemada iki türün olduğundan söz eden Çakmakçı, birincisini diyaloğa dayalı sinema yapanlar, ikinciyi ise fotoğrafla hikayeyi anlatmayı sevenler olarak tanımladı.
Ertem Eğilmez'in diyalogla hikaye anlatmayı çok sevdiğini kaydeden ünlü yönetmen, "O, çok iyi laf edebilen biriydi. O yüzden çok iyi anlatırdı. Görüntüye çok fazla itibar etmezdi ve diyaloglarla bunları çözeceğini düşünürdü, adamın başarısı diyaloglarına dayalı. Duygusallığın ağır bastığı kelimeleri çok şiddetle kullanırdı. Görüntüyle hikayeyi iyi inşa etmeye kalkan yönetmenler ise Yılmaz Güney, Sinan Çetin. Bunlar filmlerinde az diyalog kullanırlardı. Ben ise filmlerde görüntüyle hikaye anlatmayı severim. Görüntüyle duyguları vermeye çalışırım.Yarattığım görüntülerle her zaman filme destek vermeye çalıştım." diye konuştu.
“Son yıllarda dizilere önem verilmeye başlandı”
Son yıllarda dizilere ciddi bir yatırım yapıldığına dikkat çeken Çakmakçı, “Hem oyuncu kadrosu önemseniyor hem teknik alt yapıya yatırımlar yapılıyor. Akıllı prodüktörlerle akıllı yönetmen buluşunca bu ikisinin tavrı direk sete yansıyor. Şu an bütçesi yükselen Çukur var, Söz var. Bu yatırımlarda iyileşmeler var. Bunlarda itinalı çekim başladı. Oyuncuları da önemsenmeye başlandı." dedi.
Sinemada ise kalitenin düştüğünü vurgulayan Çakmakçı, “Filmler iz bırakmıyor bende. Filmler çıkıyor adı sanı belli değil. Kötü komediler yapıyorlar. Komedinin altın devrinde çıraklığım geçti. Komedinin ne olduğunu bilirim ama şimdi çekilen komediler komedi değil. Çok ucuz güldürmeye yönelik, argo konuşmalarıyla insanları güldürmeye zorluyorlar gelinen nokta bu." şeklinde konuştu.
“Kısa film çekimlerinin içinde bulunmaya çalışın”
Öğrencilere tavsiyelerde de bulunan Çakmakçı, “Genç olduğunuz ve imkanınız da olduğu için bol bol kısa filmlerde bulunun. İster çekin ister çekenin yanında bulunun. Kısa film çekimlerinin içinde bulunmaya çalışın. Eğer kendiniz çekerseniz kuvvetli yanlarınızı da zayıf yanlarınızı da görmeniz lazım. Ona göre filmler çekmeye başlarsınız. Sinemada doğruyu anlatmak önemlidir. Doğruysa güzeldir.” diye konuştu.