Röportaj

Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer ile “Medeniyet” üzerine söyleşi

Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer ile “Medeniyet” üzerine söyleşi

Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer ile “Medeniyet” üzerine söyleşi

Sosyoloji alanındaki derslerde ve pek çok dergide yayımlanan yazılarında medeniyeti anlatan Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer, Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle Karabük merkezde ve Safranbolu’da "Cami, Şehir ve Medeniyet" konulu konferanslar verdi. Külliye Ekibi olarak biz de Üniversitemiz İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mahmut Hür Yücer ile konferanslarda ele aldığı konular üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. “İslam medeniyeti 15 asırlık tarihi boyunca üç büyük hamle dört büyük krizden geçmiştir.” diyen Yücer; Medine, Endülüs ve Osmanlı’yı başarı ve önemli hamle olarak aktarırken Moğol İstilası, Haçlı saldırıları, Endülüs’ün ve Osmanlı’nın yıkılışını ise karşılaşmalar ve krizlerimiz olarak ele aldı. “İlerlemenin engeli din değil başka alanlardı” Müslümanlar arasında ‘medeniyetimizi yitirdik’ diye hayıflanmaların olduğuna değinen Yücer, Batı’ya göre geri kalışın, ilerleyememenin nedenleri arasında Kur’an’ın iyi anlaşılamayışı, mezheplere ve tarikatlara bölünme, hurafelere inanma gibi konuların engel görüldüğüne dikkat çekti. Yücer sözlerine şöyle devam etti: “Halbuki siyaseten, iktisaden, askeri bilimsel ve teknolojik olarak kurtuluşun sosyal ve kültürel hayatı doğrudan ilgilendiren dinden geçmiyordu. Yani ilerlemenin engeli din değil başka alanlardı. Kurtuluşun yolu da din ve dini kurumlarla uğraşmak değil başka türlü alanlarla ilgili yatırımlardı. Yanlış teşhis ve yanlış yerlerde aranan çözüm çalışmaları bütün İslam dünyasında Ulusalcılar, Milliyetci İslamcılar, İslamcılar, Modernist İslamcılar, radikaller gibi hepsi de aynı çözümü gösteren ve birbirinden farklı olduğunu söyleyen akımları ortaya çıkarttı.” “Batılılara benzemek krizden çıkış yolu olarak benimsendi” Prof. Dr. Mahmut Hür Yücer, İbn Haldun’un ifadesiyle galiplere yani Batılılara benzemenin krizden çıkış yolu olarak benimsendiğini belirterek “Bir kesim batının tamamen ve her şeyini alalım derken bir kesim de sadece bilim ve sanayisini alalım kültürünü almayalım dedi. Ancak yönetime gelenler her yönüyle batılılaşmayı savundu.” şeklinde konuştu. Yücer, batılılaşma ile birlikte modernleşmenin, Batı’dan bağımsızlık kazanmaya değil tam tersine Batı’ya kültür, iktisat, bilim ve teknoloji gibi tüm alanlarda bağımlı hâle gelmeye sebep olduğunu savundu. “İslam medeniyetinin yükselişi ile insanlık ne kazanacak” ‘İslam yükselirse insanlık neler kaybedecek?’ diye etkin bir propaganda sürdürüldüğünü ifade eden Prof. Dr. Yücer, “Biz ise ‘İslam’ın gerilemesi ile insanlık ne kaybetti?’ sorusu ile meşgul olmaya devam ediyoruz.” dedi. Sorulması gereken yeni sorunun ‘Müslümanlar olarak Batı’ya ve tüm insanlığa ne verebiliriz?’ olması gerektiğini söyleyen Yücer cevap olarak “Tahrife uğramamış ilahî hakikat içeren bir marifet, tüm mahlukata karşı muhabbet, küresel adalet, insan hakları ve ahlaktır.” diye konuştu. “İslam hala yaşayan ve dinamik bir medeniyettir” Küreselleşen dünyada en önemli ihtiyacın farklılık yönetimi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Mahmut Hür Yücer, bugün medeniyetlerin, dinlerin, sınıfların ve ırkların arasındaki birçok çatışmanın başarılı bir farklılık yönetiminin olmamasından kaynaklandığını belirtti. Yücer “Bütün bu hasarlara rağmen İslam hâlâ yaşayan ve dinamik bir medeniyettir.” diyerek Batı medeniyetinin dünyaya yayılması neticesinde dünyadaki birçok medeniyetin ya yok olduğunu veya yok olma noktasına geldiğini aktardı. Yücer “İslam diğerlerini yok etmek için çabalamaz onlara sahih alternatifler sunar.” şeklinde konuştu. “İslam’da medeniyetin göstergesi camidir” Katolik Avrupa’da medeniyetin göstergesinin katedral, ABD’de AVM, İslam’da ise cami olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mahmut Hür Yücer “Günümüzde de ihtiyaçlar hiyerarşisinin birçok öğesini karşıladığı için her yerde AVM’ler modern mabede dönüştü. Dünya Ticaret Merkezi’nin vurulmasının bu sebeple ezoterik bir anlamı vardır.” dedi. Yücer konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “İnsanoğlunun temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra ilk hatırına gelen şey, sanat ve estetiktir. Dolayısıyla insan yaşadığı mekânların; cami ve eğitim merkezlerinin de estetikten nasip almasını ister. Yetmişli seksenli yıllarda konut ihtiyacını estetiğine bakmadan gecekondu anlayışıyla çözmeye çalışan insanımız, mabetlerini de aynı anlayışla inşa etmek durumunda kalmıştır.”