Akademik

Prof. Dr. Fatma Zehra Tan'ın Hindistan izlenimleri

Prof. Dr. Fatma Zehra Tan'ın Hindistan izlenimleri

Prof. Dr. Fatma Zehra Tan'ın Hindistan izlenimleri

Karabük Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatma Zehra Tan, Hindistan'da bulunan JIS Üniversitesinde ders verdi. Misafir öğretim üyesi olarak 1 hafta boyunca Hindistan'da kalan Prof. Tan, izlenimlerini Külliye Karabük'le paylaştı.

İşte Prof. Dr. Fatma Zehra Tan'ın izlenimleri:

Geçen sene annemin bir dileğini gerçekleştirmek için bir işe başladım. Kendisinin 1963-1965 yılları arasında, yüksek lisans eğitimini tamamlamak amacıyla bulunduğu Hindistan’ın Aligarh şehrinden ailesine gönderdiği mektupları kitap haline getirecektim. İlk mektuptan itibaren sanki hiç görmediğim bir yeri yaşıyordum. Bu süreç beni öyle etkiledi ki Hindistan’a gitmek için içimde tarifsiz bir arzu baş gösterdi. Bu arzudan tamamen bağımsız olarak, bir gün Dış İlişkiler Koordinatörü meslektaşım Oya hoca ile sohbet ederken “Yok mu gidip ders verebileceğim bir üniversite Oya?” dedim. Kısa bir süre sonra Oya bana Hindistan’ın Kolkata şehrinde bulunan JIS Üniversitesi ile irtibata geçtiğini ve beni ağırlamaktan mutlu olacaklarını söyledi. Bu haberi alır almaz içimi bir Hindistan sevgisi ve merakı kapladı. Çocuklarımı da peşime taktığım gibi kendimizi Hindistan uçağında bulduk.

Delhi aktarmalı 11 saat süren uçuşumuz sonrası yağışın en bol olduğu döneminde %90’ları bulan nem oranıyla Muson şehrine varmıştık: Kolkata. Hindistan’ın doğusuyla batısının, kuzeyiyle güneyinin birbirinden her bakımdan çok farklı olduğunu okumuştuk. Ama şehirlerin de birbirinden bu kadar farklı olabileceğini ancak Delhi ve Agra şehirlerini de gördükten sonra idrak edebilecektik.

Kolkata, Batı Bengal’in başkenti ve bana göre tam bir Hint şehri. Hiç tahmin etmeyeceğiniz caddelerden Rolex mağazalarının çıktığı, başka bir sokağa saptığınızda yolda yıkanan insanları gördüğünüz çok farklı bir şehir. Şehirdeki arabaların %90’ı gibi bizi de üniversiteden bir arkadaşımız TATA marka araba ile aldı ve misafirhaneye doğru yola çıktık. Şehir merkezinden yaklaşık 1 saat kadar uzaklıktaki kampüsün içinde yer alan misafirhanede bize bütün konaklamamız boyunca yardım edecek bir yardımcı, bir aşçı ve bir şoför bekliyordu. İngilizlerden aldığı terbiye her hareketlerinde belli oluyordu. Bu hem sizi kendilerine hayran bırakıyor, hem de sömürge zamanında Hindistan halkının yaşadıklarını düşünüp içinizin cız etmesine sebep oluyordu.

Babamın Mısırlı olması ve yıllarca İran’da yaşamamız sebebiyle damak tadımın baharatlara yatkın olduğunu düşünürdüm, ta ki Hint yemeklerini tadana kadar. Misafirhaneye gelir gelmez bize ilk sorulan aç olup olmadığımızdı. Kısa bir süre içinde masamızda çeşit çeşit yemekler belirdi. Sebze ve tavuk sosuyla noodle, körili karnıbahar yemeği, sebze çorbası gibi yemekler vardı önümüzde. Yemek mantığı Türk yemeklerine benziyordu özellikle sulu yemeklerde fakat benim için bile fazla baharatlıydı. Sonraki günlerde bizim için baharatı az yemekler yapmaya çalışsalarda, o boğazımızı yakan acı bütün seyahat boyunca hep yerli yerindeydi. Bengalliler için balıksız bir öğün, yemek değilmiş; o yüzden her öğün balık tattık diyebiliriz. Değişik soslarıyla pişirdikleri balıklar bizim tariflerimizden çok farklı olmasına rağmen çok lezzetli ve unutulmaz tattalardı.

JIS Üniversitesi, Agarpara, Batı Bengal, Hindistan yakınlarında bulunan özel bir üniversitedir. 2014 yılında JIS Üniversite Yasası kapsamında kurulmuştur. JIS grubu eğitim hayatına 18 yıl önce başlamış ve bünyesine 26 eğitim kurumu, 126 program bulunmakta ve toplamda 35.000 öğrencisi mevcuttur. Fen, Mühendislik ve Teknoloji, Eczacılık, İşletme, Hukuk, Sosyal Bilimler ve Eğitim Fakülteleri bulunmaktadır. İlköğretimden doktora düzeyine kadar eğitime hizmet vermektedir.

Ertesi gün ilk dersimizi yaptık. Benim için ilk sürpriz kampüsün kapısında kendi fotoğrafımı bir pankartta görmem oldu. Üniversiteye giderken ve ders sırasında bize her zaman JIS üniversitesinden sorumlu başkanın kibar asistanı Riddhi eşlik ediyordu. Beraber fakülte binasına girdiğimizde beni ilk tanıştırdığı kişi güzel sarisiyle aklımdan çıkmayan meslektaşım Dr. Moumita Poddaroldu. Daha sonra diğer meslektaşlarım Prof. Shibnath Banerjee ve Dr. Surjyasikha Das ile tanıştım. Ben derse başlamadan onların konuşması ve bana sundukları zarif plaket ufak bir tören niteliğinde idi. İlk gün öğrencileri derse katmak ve konuşmalarını sağlamak için büyük bir efor sarf ettiğimi söyleyebilirim ama ertesi gün kaynaşmaya başlamıştık ve dört gün içinde dört aylık samimiyeti yakalamıştık.  Dört gün boyunca Stratejik İnsan Kaynakları konusunda İşletme bölümü ikinci sınıf ve yüksek lisans öğrencilerine ders verdim. Programa eklediğim workshoplar kesinlikle konu anlatımından daha fazla rağbet gördü. Öğrenciler çok eğlendi ve kaynaşmamız hız kazandı.

Hindistan seyahatim boyunca beni en derinden etkileyen şey insanların misafirperverliği idi. Biz Türklerin misafirperver olduğu söylenir hep fakat Hintlilerin misafirperverliği insanı utandıran cinsten. Hindistan’a giderken oradan en çok almak istediğim şey onların yerel kıyafeti olan Saree idi. Hemcinsim iki meslektaşıma Sareelerini nereden aldıklarını ya da  bana Saree almak için tavsiye ettikleri bir mağaza olup olmadığını sordum. Ertesi gün beni ellerinde en sevdiğim renkten ipek bir Saree ile karşıladılar.

Dört günün göz açıp kapayana kadar geçmesiyle bu sefer de Delhi uçağındaydık. Delhi’de  yine başkan Simarpreet Singh‘in ince jesti ile, bize üniversitenin tahsis ettiği bir araba eşlik etti ve iki gün boyunca nasıl yetiştireceğiz diye kara kara düşündüğümüz gezi listesindeki her yeri ziyaret ettik.

Kızıl Kale

İlk günümüzde Kutup Minar, Mahatma Gandhi’nin mezarı, Lotus tapınağı, Indira Gandhi’nin müze evi gibi birçok etkileyici yeri görme fırsatımız oldu. Burada dikkatimi çeken şey ise birbirinden farklı birçok dinden insanın birbirine saygıyla yaklaşıp uyum içinde yaşamasıydı. Hatta bu uyum Hindistan ile anılan bir slogana bile dönüşmüş: “Unity of Diversity”, yani farklılıkların bütünlüğü. Gezdiğimiz yerlerden sonra otele döndüğümüzde merakımı gidermek için telefona sarılıp internetten Mahatma Gandhi ve Indira Gandhi’nin hayatıyla ilgili okumalara başladım. Mahatma Gandhi’nin ismindeki Mahatma ‘baba’ demekmiş ve kendisinin gerçek ismi değil, halkın ona verdiği isimmiş. Tıpkı ‘Atatürk’ gibi. Mahatma Gandhi, sadece Hindistan’da değil tüm dünyada pasif direnişin öncülerinden görülmekteymiş. İngiliz sömürgesi döneminde onca şiddete rağmen asla şiddeti savunmamış, her zaman pasif direnmiştir. Bu pasif direnişte kilometrelerce yürüyüş ve günlerce oruç tutma gibi eylemler bulunuyor. İngiltere’de aldığı Hukuk eğitimine rağmen Hukuk alanında çalışmak istememiş,  kendisini İngiltere’nin hem çalıştırdığı hem de ağır vergiler yüklediği halka yardıma ve onları ayaklandırmaya adamış. En sonunda başarılı olmuş ve Hindistan’ın İngiltere himayesinden kurtulmasını sağlamıştır. Çok yaygın bilinmesine rağmen Indira Gandhi ve Mahatma Gandhi’nin akraba olduğu bilgisi yanlıştır, kendilerinin bir akrabalıkları yoktur. Indira Gandhi, Hindistan’ın ilk ve tek kadın başbakanı ve ilk başbakan Nehru’nun kızıdır. Kendisi hem çok eleştirilmiş, hem çok sevilmiştir. Çok dinli bir ülkede çıkan dinler arası gerginlik sonucu Sikh dinine mensup iki yakın koruması tarafından kendi evinin bahçesinde öldürülmüştür. İşte gezdiğimiz müze Indira Gandhi’nin kendi evi idi. Yaşadığı yerin mütevaziliğinden etkilenmemek elde değil. Bu müzede kendi çocukluğu, ailesi, ve çocuklarına dair birçok resim, kişisel eşyaları, odaları, ve hatta öldürülürken üzerinde bulunan sareesi kan ve kurşun izleriyle sergileniyor. Şüphesiz en etkilendiğimiz yerlerden biri oldu.

Lotus Tapınağı

Bir sonraki gün bir Hindistan klasiğini gerçekleştirmek için gece 2.30’da yola çıktık. Delhi’den 3.5 saat uzaklıktaki Agra kentine güneş doğarken varmaktı amacımız çünkü gün doğumunda Taj Mahal’in güneş ışığı ile toz pembe oluşunu izlemek istedik. Duyduğumuza göre günün ilk ışıklarıyla  toz pembe olan Taj Mahal, gün içinde beyaza döner ve dolunay gecesinde altın sarısı olurmuş. Bu renk değişimi, Şah Cihan’ın uğruna bu görkemli ve zarif  anıt mezarı yaptırdığı sevgili eşi Mümtaz Mahal’in değişken ruh halini temsil edermiş. Bizim arzumuz maalesef gerçekleşmedi çünkü hava bulutluydu ve güneş biz onu göremeden doğdu. Yine de Taj Mahal’in her parçası, her taşı büyüleyiciydi. Bir efsaneye göre Şah Cihan eşinin mezarını Kuran-ı Kerim’de yer alan Cennet tasvirlerinden yola çıkarak yaptırmış. Bahçelerin mükemmelliği ve mezardan hemen çıkar çıkmaz kendisini son ana kadar göstermeyen nehirle karşılaşma anı sizi bu efsaneye inandırıyor. Taj Mahal’in çıkışına yöneldiğinizde kendinizi arkaya dönüp dönüp tekrar o görkemli yapıya bakmaktan alı koyamıyorsunuz.

Bizim Hindistan gezimiz şükretmek, öğrenmek, saygı duymak, ve hayran kalmakla geçti. Döndüğümde hala etkisinden kurtulamadığım muhteşem güzellikler ve çok özlediğim arkadaşlarım kalbimde yerlerini almıştı. O kadar zor şartlarda yaşayan insanları görüp şükretmeniz, tarihindeki acıları ve baş kaldırışı yerinde öğrenmeniz, insanlardan gördükleri zulüme rağmen bu kadar hayat dolu olmalarına saygı duymanız, ve tarihi güzellikleriyle büyülenmeniz için gidip Hindistan’ı yaşamalısınız.